Sürekli dudak yolmak neden olur ?

Can

New member
[color=]Sürekli Dudak Yolmak: Bir Alışkanlığın Derin Hikâyesi[/color]

“Dudaklarımı farkında olmadan tekrar yolduğumda, aynada küçük bir kesik daha gördüm. O an düşündüm; bu sadece bir alışkanlık mıydı, yoksa bir şeylerin sessiz çığlığı mı?”

Bu cümleyle başladı forumdaki uzun tartışma. Herkesin kendince bir açıklaması vardı: stres, kaygı, takıntı… Ama kimse, dudaklarını kanatacak kadar bu eyleme tutunan insanların iç dünyasına tam olarak dokunamıyordu. İşte o zaman, hikâyemi paylaşmak istedim.

---

[color=]Bir Sessiz Savaş: Ela’nın Hikâyesi[/color]

Ela, 29 yaşında bir grafik tasarımcıydı. Herkes onun sabırlı, yaratıcı, “her şeye çözüm bulan” biri olduğunu düşünürdü. Ama geceleri yalnız kaldığında elleri istemsizce dudaklarına giderdi. İlk başta farkında bile değildi; film izlerken, toplantıdan önce, birini beklerken... Sonra fark etti: dudaklarını yolmak, içindeki baskıyı susturmanın en sessiz yoluydu.

Bir gün iş yerinde, proje geciktiği için sabaha kadar çalışırken masasına gelen arkadaşı Baran ona dikkatle baktı.

“Farkında mısın? Dudaklarını yine kanatmışsın.”

Ela utandı, eliyle ağzını kapattı.

“Stres yapınca böyle oluyor.”

Baran ise sakin bir sesle, analitik bir ifadeyle sordu:

“Ne zaman başladığını hatırlıyor musun?”

O an durdu. Hatırladı. Çocukken, annesiyle babası tartışırken sessizce yatağında beklerken başlamıştı. Dudaklarını ısırır, sonra yolardı; çünkü o sesleri bastırmak isterdi.

---

[color=]Bir Davranışın Kökleri: Tarihsel ve Toplumsal Bağlam[/color]

Dudak yolmak, tıpta “body-focused repetitive behavior” yani beden odaklı tekrarlayıcı davranışlar arasında yer alır. Tıpkı saç yolmak (trikotillomani) ya da tırnak yemek gibi.

Ama burada dikkat çekici olan, bu davranışların çoğunun bastırılmış duygularla ilişkili olmasıdır.

Antik dönemlerden bu yana insanlar, içsel sıkıntılarını dışsal hareketlerle yatıştırma eğilimindedir. Roma döneminde bile kaygı ve korkuyla baş edenlerin el ya da yüz temelli “ritüel davranışlar” sergilediği yazılır.

Toplumun bu tür alışkanlıklara bakışı ise çoğu zaman yargılayıcı olmuştur. Özellikle kadınlar için…

Kadınlar “güzel görünmelidir” söylemi, bir kadının dudaklarını yolduğu gerçeğini gizlemeye zorlar. Oysa erkekler için bu, genellikle “stres belirtisi” olarak yorumlanır. Bu fark, davranışın psikolojik kökeninden çok toplumsal kabullerle ilgilidir.

---

[color=]Baran ve Ela: Zihin ile Kalp Arasında Bir Köprü[/color]

Baran analitik biriydi; stratejik düşünür, sorunu tespit eder, çözüm üretirdi. Ela ise sezgisel, duygusal bağ kuran bir insandı.

Bir gün birlikte kahve içerlerken, Baran şöyle dedi:

“Belki de bunu durdurmanın yolu, kendine emir vermek değil, nedenini anlamaktır.”

Ela düşündü.

“Bazen anlamak, daha da acıtıyor.”

O an aralarındaki fark belirgindi ama birbirlerini tamamlıyorlardı. Baran, Ela’ya araştırmalar okuttu; davranışın sinirsel kökenleri, dopamin dengesizlikleri, bilinçaltı tepkiler... Ela ise Baran’a duygusal tarafı anlattı: çocukluk travmaları, sevgi ihtiyacı, sessiz çığlıklar.

Böylece ortaya dengeli bir tablo çıktı.

Bir yanda beyin, diğer yanda kalp; biri çözüm arıyordu, diğeri anlam.

---

[color=]Birlikte İyileşmek: Empatinin Stratejisi[/color]

Ela, davranışını “yenmek” yerine “dinlemeye” başladı. Dudaklarını yolmak istediğinde durdu ve kendine şu soruyu sordu:

“Şu anda neyi bastırmaya çalışıyorum?”

Baran ise bu süreci stratejik bir gözle planladı.

Her akşam 10 dakika farkındalık egzersizi, haftada bir gün sessiz yürüyüş, gerektiğinde profesyonel destek...

Ama hiçbir plan, Ela’nın içsel farkındalığı kadar etkili olmadı. Çünkü değişim, içten gelen bir fark edişle başlıyordu.

Zamanla forumda bu hikâyeyi paylaşmaya başladı. Yazdığı satırların altına yorumlar yağdı:

— “Ben de aynı şeyi yapıyorum, nasıl bıraktın?”

— “Bunu okurken ağladım, çünkü kendimi gördüm.”

Ela artık sadece kendi dudaklarını değil, başkalarının sessiz yaralarını da iyileştiriyordu.

---

[color=]Toplumsal Baskılar ve Görünmeyen Yükler[/color]

Dudak yolmak sadece bireysel bir sorun değildir; toplumsal sessizliğin bir ürünüdür.

Kız çocuklarına “sus, ağlama” denildiğinde, erkek çocuklarına “güçlü ol, belli etme” öğretildiğinde, duygular yeraltına çekilir.

O yeraltında birikir, bastırılır, sonunda bir yerden sızar — bazen bir kelimeyle, bazen bir davranışla, bazen de bir yara kabuğuyla.

Bu yüzden, dudaklarını yolan biri sadece “kendine zarar veren” biri değildir; o, bastırılmış duyguların tanığıdır.

Toplum bu tanıklığı yargılamak yerine anlamayı seçtiğinde, bireysel iyileşme toplumsal bir dönüşüme dönüşür.

---

[color=]Bir Soru, Bir Aynaya Dönüş[/color]

Ela artık dudaklarını kanatmıyor. Ama bazen elini ağzına götürdüğünde duruyor, derin nefes alıyor.

Baran hâlâ planlar yapıyor ama artık planlarının ortasında bir kalp atışı olduğunu biliyor.

Peki ya sen?

Hiç kendi sessiz davranışlarının ardında ne olduğunu merak ettin mi?

Bir alışkanlık mı, yoksa anlatamadığın bir duygunun yankısı mı?

Belki de farkında olmadan hepimiz dudaklarımızı değil, geçmişimizi yoluyoruz.

Ve belki de bu hikâyeyi okuyan her biri, kendi dudaklarına değil, kendi iç sesine dokunmak için bir neden bulur.

---

Kaynaklar:

– American Psychological Association, Body-Focused Repetitive Behaviors: Understanding and Treatment (2021)

– Türk Psikiyatri Derneği, Stres ve Davranış Bozuklukları Üzerine Rapor (2022)

– Kişisel gözlemler ve forum paylaşımlarından derlenen deneyim notları.
 
Üst