Dolunun Hal Değişimi: Bir Hikâyenin İçinde Eriyip Gitmek
Selam sevgili forumdaşlar
Bugün size biraz garip, biraz duygusal, biraz da düşündürücü bir hikâye anlatmak istiyorum.
Konu: Dolunun hal değişimi.
Ama sadece doğa olayı olarak değil… Biraz insan gibi, biraz bizden biri gibi anlatacağım. Çünkü bazen bir dolu tanesi, bir insandan daha çok şey anlatır.
---
1. Gökyüzünde Başlayan Hikâye
Bir zamanlar, bulutların arasında küçük bir su damlası yaşarmış.
Henüz dolu değilmiş, ne kar tanesi ne de yağmur damlası — sadece belirsiz bir “ben olma” hâlindeymiş.
Kendisini hep şöyle sorarmış:
> “Ben kimim? Yağmur mu olacağım, kar mı, yoksa dolu mu?”
Gökyüzü o gün çok kalabalıkmış; rüzgâr sağdan ittiriyor, güneş birazcık yüzünü gösterip kayboluyormuş.
İşte o anda, rüzgârın içindeki Erkek Karakter konuşmuş:
> “Stratejik düşünmelisin! Eğer sertleşirsen dolu olursun. Dirençli, güçlü, dayanıklı! Kimse seni silemez.”
Ama bulutun içindeki Kadın Karakter, yumuşak sesiyle cevap vermiş:
> “Ama bazen güçlü olmak, sertleşmek değil; akmak, uyum sağlamak, hissetmek demektir. Belki de yağmur olmalı, toprağı beslemelisin.”
Küçük damla, arada kalmış.
Bir taraf aklı, bir taraf kalbi çekiyor.
Ve sonunda…
Soğuk rüzgâr galip gelmiş.
Damlacık, sertleşmiş, katılaşmış, bir dolu tanesine dönüşmüş.
---
2. Dünyaya Düşüş: Sertliğin Bedeli
Dolu, aşağıya doğru hızla düşerken içinde bir boşluk hissediyormuş.
Bir yandan güçlü, bir yandan donuk.
İlk defa dünyaya dokunacak ama o temas “yıkıcı” olacak.
Toprağa çarpacak, çiçekleri kıracak, belki bir çocuğun şemsiyesini delip geçecek.
Yukarıdan izleyen Erkek Karakter gururluymuş:
> “Bak, ne kadar güçlü düştü! Hiç dağılmadı. Stratejik düşünmenin faydası bu işte.”
Ama Kadın Karakter, bulutun kenarında hüzünle mırıldanmış:
> “Ama bak… Düştüğü yerde can yaktı. Belki güçlü oldu ama kimse ona sarılmak istemeyecek.”
Dolu, toprağa çarptığında içinden bir ses yükselmiş:
> “Ben bu muyum? Sadece zarar veren bir güç parçası mı?”
---
3. Hal Değişimi: Soğuktan Sıcağa
Zaman geçmiş.
Güneş bulutların arasından çıkmış.
Ve dolu, yavaş yavaş erimeye başlamış.
O soğuk, sert, keskin kenarlar… Birer birer yumuşamış.
İşte o anda, iç sesi geri dönmüş:
> “Demek ki güçlü olmak, bazen çözülmekmiş. Demek ki katı olmak değil, akmakmış esas direniş.”
Erkek Karakter şaşırmış:
> “Nasıl olur? Erimek, güç kaybı değil mi?”
Kadın Karakter gülümsemiş:
> “Hayır… Erimek bazen hayata karışmaktır. Kırmadan, dökmeden dokunmak. Dolu olarak serttin, ama su olarak hayat vereceksin.”
Ve dolu, toprağa karışmış.
Bir çiçeğin köküne dokunmuş, bir karıncanın yolunu sulamış.
Artık “sert” değildi, ama “yararlı”ydı.
---
4. İnsanların Hal Değişimi
Bazen biz de dolu gibiyiz, değil mi forumdaşlar?
Bir olay gelir, sertleştirir bizi.
Soğuruz, kırılırız, donup kalırız.
O anda düşünürüz:
> “Artık eskisi gibi olamayacağım.”
Ama zaman geçer, güneş doğar.
Bir dostun gülümsemesi, bir annenin sesi, bir sevgilinin eli…
Ve eririz.
Katı kalbimiz, yavaş yavaş çözülür.
Erkek tarafımız “stratejik düşün, duygusal olma” derken,
Kadın tarafımız “hisset, çünkü hissetmezsen insan değilsin” der.
Aslında her birimiz, içinde hem dolu hem su taşırız.
Bir yanımız akıl, bir yanımız kalp.
Bir yanımız çözüm arar, diğer yanımız anlam.
---
5. Bilimsel Gerçek, Duygusal Yansıma
Bilim der ki:
> “Dolu, donmuş sudur. Hava ısındığında hal değiştirir, sıvıya dönüşür.”
Ama hayat der ki:
> “İnsan da böyledir. Soğudukça donar, ısındıkça çözülür.”
Bir kelime, bir bakış, bir hatırlayış bile eritir bizi.
Tıpkı dolunun güneşle buluştuğu an gibi.
Ve bazen, o erime anında fark ederiz:
Biz hep suymuşuz.
Sadece bazen hava soğumuş, biz de kendimizi korumak için katılaşmışız.
---
6. Forumun Sıcaklığı: Birlikte Erimek
Bakın, tam burada devreye siz giriyorsunuz.
Çünkü forum dediğin yer, birbirini anlamaya çalışan insanların buluştuğu bir buluttur aslında.
Burada bazen sert kelimeler söyleriz, bazen kırılırız, bazen eririz.
Ama her seferinde bir şey olur: Paylaştıkça yumuşarız.
Belki bu hikâye size kendi hal değişiminizi hatırlatır.
Bir zamanlar donduğunuz, sonra çözüldüğünüz bir anı…
Bir tartışma, bir veda, bir yeniden doğuş.
Erkek forumdaşlar, sizden stratejik yorumlar bekliyorum:
> “Eğer dolu donmasaydı, o kadar kararlı olur muydu?”
Kadın forumdaşlar, sizden empatik düşünceler gelsin:
> “Belki de erimeseydi, asla hayat veremezdi.”
---
7. Sonuç: Dolu Erir, İnsan Değişir
Ve işte hikâyenin sonu:
Dolu eridi.
Ama yok olmadı.
Toprağa karıştı, nehirlere aktı, denizlere ulaştı.
Yani formu değişti ama özü aynı kaldı.
Biz de öyleyiz aslında.
Zamanla değişiyoruz, bazen sertleşiyoruz, bazen yumuşuyoruz.
Ama içimizdeki “su” — yani sevgi, yani yaşam — hep aynı kalıyor.
Sevgili forumdaşlar, şimdi size soruyorum:
Siz hangi haldesiniz?
Dolu mu, su mu, buhar mı?
Yoksa üçünü de içinde taşıyan bir kalp misiniz?
Yorumlarınızı bekliyorum.
Çünkü belki de sizinkinden yeni bir “hal değişimi hikâyesi” doğar.
Selam sevgili forumdaşlar

Bugün size biraz garip, biraz duygusal, biraz da düşündürücü bir hikâye anlatmak istiyorum.
Konu: Dolunun hal değişimi.
Ama sadece doğa olayı olarak değil… Biraz insan gibi, biraz bizden biri gibi anlatacağım. Çünkü bazen bir dolu tanesi, bir insandan daha çok şey anlatır.
---
1. Gökyüzünde Başlayan Hikâye
Bir zamanlar, bulutların arasında küçük bir su damlası yaşarmış.
Henüz dolu değilmiş, ne kar tanesi ne de yağmur damlası — sadece belirsiz bir “ben olma” hâlindeymiş.
Kendisini hep şöyle sorarmış:
> “Ben kimim? Yağmur mu olacağım, kar mı, yoksa dolu mu?”
Gökyüzü o gün çok kalabalıkmış; rüzgâr sağdan ittiriyor, güneş birazcık yüzünü gösterip kayboluyormuş.
İşte o anda, rüzgârın içindeki Erkek Karakter konuşmuş:
> “Stratejik düşünmelisin! Eğer sertleşirsen dolu olursun. Dirençli, güçlü, dayanıklı! Kimse seni silemez.”
Ama bulutun içindeki Kadın Karakter, yumuşak sesiyle cevap vermiş:
> “Ama bazen güçlü olmak, sertleşmek değil; akmak, uyum sağlamak, hissetmek demektir. Belki de yağmur olmalı, toprağı beslemelisin.”
Küçük damla, arada kalmış.
Bir taraf aklı, bir taraf kalbi çekiyor.
Ve sonunda…
Soğuk rüzgâr galip gelmiş.
Damlacık, sertleşmiş, katılaşmış, bir dolu tanesine dönüşmüş.
---
2. Dünyaya Düşüş: Sertliğin Bedeli
Dolu, aşağıya doğru hızla düşerken içinde bir boşluk hissediyormuş.
Bir yandan güçlü, bir yandan donuk.
İlk defa dünyaya dokunacak ama o temas “yıkıcı” olacak.
Toprağa çarpacak, çiçekleri kıracak, belki bir çocuğun şemsiyesini delip geçecek.
Yukarıdan izleyen Erkek Karakter gururluymuş:
> “Bak, ne kadar güçlü düştü! Hiç dağılmadı. Stratejik düşünmenin faydası bu işte.”
Ama Kadın Karakter, bulutun kenarında hüzünle mırıldanmış:
> “Ama bak… Düştüğü yerde can yaktı. Belki güçlü oldu ama kimse ona sarılmak istemeyecek.”
Dolu, toprağa çarptığında içinden bir ses yükselmiş:
> “Ben bu muyum? Sadece zarar veren bir güç parçası mı?”
---
3. Hal Değişimi: Soğuktan Sıcağa
Zaman geçmiş.
Güneş bulutların arasından çıkmış.
Ve dolu, yavaş yavaş erimeye başlamış.
O soğuk, sert, keskin kenarlar… Birer birer yumuşamış.
İşte o anda, iç sesi geri dönmüş:
> “Demek ki güçlü olmak, bazen çözülmekmiş. Demek ki katı olmak değil, akmakmış esas direniş.”
Erkek Karakter şaşırmış:
> “Nasıl olur? Erimek, güç kaybı değil mi?”
Kadın Karakter gülümsemiş:
> “Hayır… Erimek bazen hayata karışmaktır. Kırmadan, dökmeden dokunmak. Dolu olarak serttin, ama su olarak hayat vereceksin.”
Ve dolu, toprağa karışmış.
Bir çiçeğin köküne dokunmuş, bir karıncanın yolunu sulamış.
Artık “sert” değildi, ama “yararlı”ydı.
---
4. İnsanların Hal Değişimi
Bazen biz de dolu gibiyiz, değil mi forumdaşlar?
Bir olay gelir, sertleştirir bizi.
Soğuruz, kırılırız, donup kalırız.
O anda düşünürüz:
> “Artık eskisi gibi olamayacağım.”
Ama zaman geçer, güneş doğar.
Bir dostun gülümsemesi, bir annenin sesi, bir sevgilinin eli…
Ve eririz.
Katı kalbimiz, yavaş yavaş çözülür.
Erkek tarafımız “stratejik düşün, duygusal olma” derken,
Kadın tarafımız “hisset, çünkü hissetmezsen insan değilsin” der.
Aslında her birimiz, içinde hem dolu hem su taşırız.
Bir yanımız akıl, bir yanımız kalp.
Bir yanımız çözüm arar, diğer yanımız anlam.
---
5. Bilimsel Gerçek, Duygusal Yansıma
Bilim der ki:
> “Dolu, donmuş sudur. Hava ısındığında hal değiştirir, sıvıya dönüşür.”
Ama hayat der ki:
> “İnsan da böyledir. Soğudukça donar, ısındıkça çözülür.”
Bir kelime, bir bakış, bir hatırlayış bile eritir bizi.
Tıpkı dolunun güneşle buluştuğu an gibi.
Ve bazen, o erime anında fark ederiz:
Biz hep suymuşuz.
Sadece bazen hava soğumuş, biz de kendimizi korumak için katılaşmışız.
---
6. Forumun Sıcaklığı: Birlikte Erimek
Bakın, tam burada devreye siz giriyorsunuz.
Çünkü forum dediğin yer, birbirini anlamaya çalışan insanların buluştuğu bir buluttur aslında.
Burada bazen sert kelimeler söyleriz, bazen kırılırız, bazen eririz.
Ama her seferinde bir şey olur: Paylaştıkça yumuşarız.
Belki bu hikâye size kendi hal değişiminizi hatırlatır.
Bir zamanlar donduğunuz, sonra çözüldüğünüz bir anı…
Bir tartışma, bir veda, bir yeniden doğuş.
Erkek forumdaşlar, sizden stratejik yorumlar bekliyorum:
> “Eğer dolu donmasaydı, o kadar kararlı olur muydu?”
Kadın forumdaşlar, sizden empatik düşünceler gelsin:
> “Belki de erimeseydi, asla hayat veremezdi.”
---
7. Sonuç: Dolu Erir, İnsan Değişir
Ve işte hikâyenin sonu:
Dolu eridi.
Ama yok olmadı.
Toprağa karıştı, nehirlere aktı, denizlere ulaştı.
Yani formu değişti ama özü aynı kaldı.
Biz de öyleyiz aslında.
Zamanla değişiyoruz, bazen sertleşiyoruz, bazen yumuşuyoruz.
Ama içimizdeki “su” — yani sevgi, yani yaşam — hep aynı kalıyor.
Sevgili forumdaşlar, şimdi size soruyorum:
Siz hangi haldesiniz?
Dolu mu, su mu, buhar mı?
Yoksa üçünü de içinde taşıyan bir kalp misiniz?

Yorumlarınızı bekliyorum.
Çünkü belki de sizinkinden yeni bir “hal değişimi hikâyesi” doğar.