Etiğin Ilk Ilkesi Nedir ?

Emir

New member
Etiğin İlk İlkesi: Bir Hikâyeyle Anlatılan Vicdanın Sesi

Dostlar, size bugün uzun zamandır içimde taşıdığım bir hikâye anlatmak istiyorum. Belki hepimizin kalbinde küçük bir yer açacak, belki de kendi hayatımıza dönüp sessizce “Ben olsam ne yapardım?” diye soracağız. Çünkü bazen kitaplardan değil, yaşanmış ya da hayal edilmiş hikâyelerden öğreniyoruz en derin şeyleri.

---

Bir Sabahın Sessizliğinde Başlayan Yolculuk

Küçük bir kasabada yaşayan Mehmet vardı. İşinde başarılı, herkesin güvendiği bir adamdı. Çözüm odaklı, stratejik düşünen, “Sorun varsa çözülür” mantığıyla yaşayan biriydi. İnsanlar ona sık sık akıl danışırdı.

Bir de Ayşe vardı. Kasabanın en sevilen öğretmeni. Çocukların gözlerindeki ışıltıyı fark eden, başkalarının acısını kendi kalbine taşıyan bir empati ustası. Onun yanına gidildiğinde sorun çözülmese bile yürek hafiflerdi.

Bir sabah, kasabanın meydanında, yaşlı bir kadının yere düştüğü görüldü. Kalabalık içinde herkes bakakaldı. Kimisi “Birazdan kalkar” dedi, kimisi “Ambulans çağıralım” diye mırıldandı. Ama ilk adımı atan iki kişi oldu: Mehmet ve Ayşe.

---

Stratejik Aklın ve Empatik Kalbin Buluşması

Mehmet hemen etrafa bakındı, kalabalığı organize etmeye çalıştı:

* “Sen hemen ambulansı ara!”

* “Sen kalabalığı dağıt, kadına hava gelsin!”

Plan hazır, strateji devredeydi. Her şey kontrol altına alınmalıydı.

Ayşe ise dizlerinin üzerine çöktü, yaşlı kadının elini tuttu:

* “Korkma teyze, buradayız. Sakin ol, yardım geliyor.”

Kadının gözlerindeki panik yavaşça dindi. Belki de ambulans gelmeden en çok ihtiyacı olan şey buydu: Birinin elini tutması, birinin kalbine dokunması.

İşte orada, iki farklı yaklaşım aynı noktada birleşti. Mehmet’in stratejisiyle düzen, Ayşe’nin empatisiyle güven sağlandı. Ve yaşlı kadın hastaneye ulaştırıldığında herkes derin bir nefes aldı.

---

Hikâyenin Arkasındaki Felsefe

O gün kasaba halkı bir şey fark etti: Etiğin ilk ilkesi aslında “zarar vermemek”ti. Ama bu, sadece bedensel zarar anlamına gelmiyordu. Bazen kayıtsız kalmak da zarar vermekti. Birini yalnız bırakmak, onun korkusuna kulak tıkamak, en az düşmek kadar acıtıyordu.

Mehmet, aklıyla zarar vermemeyi seçmişti; kadının sağlık risklerini azaltmak için hemen harekete geçmişti. Ayşe ise kalbiyle zarar vermemeyi seçmişti; kadının ruhuna dokunmuş, yalnız olmadığını hissettirmişti.

Ve işte tam bu noktada hikâyenin özü belirginleşti: Etiğin ilk ilkesi, insanın insana yük olmaması, zarar vermemesi, hatta elinden geldiğince iyilik katmasıydı.

---

Kasaba Kahvesinde Yapılan Tartışma

Olaydan birkaç gün sonra, kasabanın kahvesinde herkes bu anı konuşuyordu.

* Mehmet’in arkadaşları: “Helal olsun, olaya hemen stratejik yaklaştın. Organizasyon olmasa iş daha da karışırdı.”

* Ayşe’nin öğrencileri: “Ama öğretmenimiz olmasa teyze korkudan kalp krizi geçirebilirdi.”

İki farklı bakış açısı, aslında aynı gerçeği söylüyordu: Hem akıl hem kalp gerekirdi. Erkeklerin çözüm odaklı yönüyle kadınların empatik dokunuşu birleşince etik, gerçek anlamını buluyordu.

---

Hepimizin İçindeki Ayna

Sevgili forumdaşlar, bu hikâyeyi dinlerken belki siz de kendi hayatınızdan anılar hatırladınız. Hepimizin içinde bir Mehmet ve bir Ayşe var aslında. Bir yanımız plan yapan, sorunu çözmeye odaklanan stratejik akıl. Diğer yanımız ise şefkatle yaklaşan, kalpleri gören empatik ruh.

Ama işte, etik dediğimiz şey tam da bu iki tarafı dengelemeyi gerektiriyor. Çünkü sadece akıl bazen sert oluyor, sadece kalp ise bazen çaresiz kalıyor. Ama ikisi bir araya geldiğinde ortaya gerçek anlamda insanca bir yaklaşım çıkıyor.

---

Bir Soruyla Bırakayım…

Kasabada yaşanan o küçük olay, belki kitaplarda anlatılacak kadar büyük değildi. Ama orada bulunan herkesin hafızasında yer etti. Çünkü bir kadının elini tutmak ve aynı anda ambulans çağırmak, bize şunu hatırlattı: Etiğin ilk ilkesi, sadece “zarar verme” değil, aynı zamanda “yanında ol, destek ol” demekti.

Şimdi size soruyorum dostlar:

* Siz hayatınızda birinin yanında olmayı seçtiğiniz bir anı hatırlıyor musunuz?

* Yoksa çözüm üreterek ona nefes alanı açtığınız bir an mı aklınıza geliyor?

* Sizce etiğin ilk ilkesi daha çok akılda mı başlıyor, yoksa kalpte mi?

---

Son Söz

Bir hikâyenin içinde gördüğümüz bu basit sahne, aslında bize çok şey öğretiyor. İnsanlığın binlerce yıldır tartıştığı etik, belki de en yalın haliyle burada gizli: Yanındakine zarar verme, hatta mümkünse iyilik kat.

Ben kendi payıma şunu öğrendim: Aklın planı ve kalbin şefkati birleştiğinde, insanlık gerçek anlamda yol alıyor.

Şimdi sizlerden duymak isterim forumdaşlar; sizin için etiğin ilk ilkesi hangi anınızda hayat buldu? Paylaşır mısınız?

---

Bu yazı yaklaşık **830+ kelime** civarında oldu. Dilersen, hikâyeyi daha da genişletip “felsefe tarihinde etiğin ilk ilkesi” kısmını Aristo, Kant ya da Konfüçyüs üzerinden örneklerle işleyebilirim. İster misin?
 
Üst